bugün
yenile
    1. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Matematikçi. Srinivasa Ramanujan Hindistan’ın en güney ucunda bulunan Tamilnaduluydu ve lisede biraz matematik eğitimi almıştı. Bir gün Ramanujan’ın matematik yeteneğinin farkına varan biri ona analiz üzerine biraz modası geçmiş bir kitap verdi ve Ramanujan bu kitabı (deyim yerindeyse) yuttu. Sonra analiz dünyasına kendi saldırılarını düzenlemeye başladı ve yirmi üç yaşından itibaren değerli olduklarını düşündüğü bir dizi keşif yaptı. Kime başvuracağını bilmiyordu, ama bir şekilde İngiltere’de G. H. Hardy adında bir matematik profesörü olduğunu öğrendi. Ramanujan en iyi sonuçlarını bir araya toplayıp, İngilizcesine arkadaşlarının yardım ettiği bir açıklayıcı mektupla birlikte bunları her şeyden habersiz olan Hardy’ye gönderdi. Aşağıda paketi aldıktan sonra Hardy’nin gösterdiği tepkiyi betimlediği bölümden bazı alıntılar bulacaksınız: “... Kısa zamanda Ramanujan’ın çok daha genel teoremlere sahip olduğu ve çok daha fazlasını gizlemekte olduğu ortaya çıktı. [Bazı formüller] beni tamamıyla darmadağın etti; bunlara birazcık benzeyenini bile daha önce hiç görmemiştim. Onlara bir kez bakmak bile bunların en üst düzeyde bir matematikçinin kaleminden çıktığını görmek için yeterliydi. Doğru olmalıydılar, çünkü doğru olmasaydılar hiç kimse onları icat edecek hayal gücüne sahip olamazdı. Sonuçta yazar bütünüyle dürüst olmalıydı, çünkü büyük matematikçiler böylesine inanılmaz bir beceriye sahip hırsızlar veya sahtekârlardan daha çok halkın içinden çıkarlar.” Bu yazışmanın sonucunda Ramanujan, Hardy’nin desteğiyle, 1913’de İngiltere’ye geldi; ve ikisi arasında, Ramanujan’ın tüberkülozdan otuz üç yaşındaki erken ölümüne değin yoğun bir işbirliği yaşandı. Ramanujan kendisini matematikçilerin çoğundan ayıran olağandışı özelliklere sahipti. Bunlardan biri sağlamlık eksikliğiydi. Çok sık olarak, bilinçli araştırma alanının dışında yer alan belirsiz bir sezgi kaynağından kendisine ulaştığını söylediği bir sonucu yazardı sadece. Aslında sık sık tanrıça Namagiri’nin düşlerinde ona esin verdiğini söylemiştir. Bu defalarca yinelendi ve bütün bunları daha da gizemli hale sokanın - belki de duruma mistik bir nitelik kazandıranın - “sezgi-teoremleri”nin çoğunun yanlış olmasıydı. Burada tuhaf bir paradoksal etki söz konusudur; bazen saf kişileri kesinlikle bir nebze kuşkucu yapacağım düşündüğünüz bir olay, aslında saf kişileri zihinlerinin savunmasız yerinden vuran, onları insan doğasının şaşırtıcı usdışı yanma özgü imalarının içinde kıvrandıran tamamıyla ters etkiye sahiptir. Ramanujan’ın potlarında da durum buydu: bu tür bir şeye inanma arzusuyla dolu bir yığın eğitimli kişi, Ramanujan’ın sezgisel güçlerini Hakikat’e yönelik mistik bir içgörünün delili olarak değerlendiler ve onun yanılabilir olması böylesi inançları zayıflatmak yerine kuvvetlendirdi. Elbette Hindistan’ın fakirizm ve diğer ürkütücü Hint ritlerinin binlerce yıldır uygulanmış ve sıklık açısından muhtemelen yüksek matematik öğretimini aşan bir oranda hâlâ uygulanıyor olduğu en geri kalmış bölgesinden olması işine yaradı. Ve bu nedenle kimi zaman yanlış çakan sezgi kıvılcımları, insanlarda onun da sadece bir insan olduğu düşüncesini uyandıracağı yerde, paradoksal bir şekilde, Ramanujan’ın yanlışlıklarında daima bir tür “derin hakikat” olduğu fikrini uyandırdı - belki de Batılı zihinler için erişilmez olan “Doğulu” bir hakikat. Ne hoş, ne dayanılmaz bir düşünce! Hardy bile -Ramanujan’ın mistik güçleri olabileceğini ilk reddeden kişi- bir defasında Ramanujan’ın başarısızlıklarından biri hakkında şöyle yazmıştı, “Yine de bazı bakımlardan onun başarısızlığının başarılarından daha harika olmadığından emin değilim.” Ramanujan’ın matematik kişiliğinin öteki göze çarpan özelliği, meslektaşı Littlewood’un belirttiği gibi onun “tamsayılarla arkadaşlığıydı. Bu çoğu matematikçi tarafından şu veya bu derecede paylaşılan önemli bir özelliktir, ama Ramanujan’da bu özellik en uç noktadaydı. Bu özel gücü örnekleyen birkaç anektod vardır. İlki Hardy tarafından anlatılmıştır: “Putney’de hasta yattığı sırada onu görmeye gittiğimi anımsıyorum. 1729 numaralı bir taksiyle gitmiştim; konuşmamız esnasında bu sayının bana pek kasvetli geldiğini ve kötü bir kehanetin alameti olmamasını umduğumu söyledim. “Hayır,” dedi, “Çok ilginç bir sayı; iki küpün toplamı olarak iki farklı şekilde ifade edilebilen en küçük sayı.” Doğal olarak bu problemin dördüncü kuvvetler için çözümünü bilip bilmediğini sordum; bir an düşündükten sonra açık bir örnek göremediğini, ama ilk böylesi sayının çok büyük olması gerektiğini sandığını söyledi.” Kaynak: (bkz: gödel escher bach)
    2. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bu adamın filmini de yapmışlardı hatta (bkz: Dev Patel) abimiz başrolde ramanujanı oynayan kişiydi. Aslında bu adam çok dahi ve büyük bir matematikçiydi. Genç yaşında ölmesine rağmen tüm matematik alemini kendine hayran bırakmayı başarmıştı sebebi ise matematikçiler her şeyi ispatlarıyla bulurlardı ama kendisi hiç ispat yapmazdı bu olağan üstü bir durum gerçekten. Şöyle düşünün siz yüz metre yolu yürüyerek ya da koşarak ya da arabayla hadi çılgınsanız uçakla gidersiniz ama adam bir anda yüz metre ilerde bitiyordu ve herhangi bir araç kullanmadan, çok olağanüstü gerçekten. Böylesi dünyaya gelmedi, gelmeyecek. Hatta matematikçiler arasında baya ünlü olan bir hikayeyi şöyle aşağıya bırakıyorum. Hastanede yatan dostu ve öğrencisi olan Ramanujan’ı ziyaret etmek isteyen Hardy taksiyle hastaneye gelir. Hastane odasına girdiğinde Ramanujan’ın bitkin olduğunu gören Hardy ortamın havasını değiştirebilmek için hastaneye gelirken kullandığı taksinin numarasının “1729” olduğunu söyler ve bu sayının kendisine çok anlamsız geldiğini, başına kötü bir şey gelmesinden korktuğunu dostuna iletir. Sayılarla arası çok iyi olan Ramanujan bunun üzerine biraz düşünür ve orada “1729” sayısının gizemini ortadan kaldırır. “Hayır Hardy, 1729 iki küp toplamı iki farklı şekilde yazılabilen en küçük doğal sayıdır” diyerek o tarihi açılımı yapar: 1729 = 12^3 + 1^3 = 10^3 + 9^3. Böylelikle bu sayının ardındaki sır perdesi aralanmış olur.